Korona Günlükleri 12
- Jacko NAMET
- 28 Mar 2020
- 3 dakikada okunur
He

rkese Merhabalar,
Bugün Cumartesi, aslında en sevdiğim günlerden biridir ama bugün hiçde öyle güzel bir gün olarak gözükmedi. Sabah geç uyandık yine ve bu geç uyanışlar rahatsızlık verici olmaya başladı. Rutine dönmeliyiz bir an önce. Ev içinde tansiyon sürekli artıyor iniyor, sürekli acaba neyi eksik yapıyorum kaygısı. Kaçırılan bir online eğitim mi var, arkadaşlar zoom da buluşuyor ben de katılayım, oğlan testleri yapıyor mu?, kız yeterince öğretici oyun oynuyor mu? Özellikle çocuklar ile ilgili konuda okulun ne kadar önemli bir yeri olduğunu görüyoruz. Çok değerli bir eğitimciye sormuştum sizce bu eğitim sistemi iyi mi diye, bana verdiği cevap harikaydı " Hayır, yeterince iyi değil ama elimizdeki en iyi sistem bu". Evde kalınca sürekli acaba çocuklar geri mi kalıyor hissi oluyor insanın içinde. Bu hisle başa çıkmaya çalışmak da kolay değil. Birde sürekli bir yemek telaşı var evde. Sadece bizde değil anladığım bu bir çok evde var. İşi basitleştirmek yerine komplike hale getirmeye bayılıyoruz hep beraber. İşe gittiğimiz zaman bir salata ile geçiştirilen öğlen yemekleri komplike birer öğüne dönüşüyor evde olunca herkes. Kimsenin sakinlikle içe kapandığını görmüyor yada duymuyorum, online bile olsa çoğulcu yaklaşım hepimizin genlerine işlemiş. Birileri ile görüşmeden, konuşmadan paylaşmadan yaşayamıyoruz. Bu hem iyi hem de kötü. Bazen acaba kendi kendimize yetmeyi unutmuşuz dedirtiyor bazen de herşey paylaştıkça güzel dedirtiyor. Zaten bu evde kalışların bana getirdiği en önemli şeylerin en başındaki de bu iniş çıkışlar. Normalde ne düşündüğüne çok emin bir adam olmama rağmen bu zamanlarda ki yaşadığım salınımlar beni zorluyor. İkinci gün art arda spor yapmayı becerdim. İyi ki oğlan var da bana zorla da olsa spor yaptırtıyor. Kitap okumayı kaybettim bu aralar ama spor yapmayı kazanıyorum gibi. Bu virüs gidince ikisini birden cepte tutmayı başarırsam harika olur.
Virüs konusundan bağımsız bazı fikirlerimi de paylaşmak istedim bugün sizlerle. Ama içinde günümüze ait de bir çok şey bulabileceğinizi düşünüyorum.
Yaşlı bir Kızılderili kabile reisi ile genç Kızılderili arasında aşağıdaki konuşma geçer;
"İçimizde iki kurt var ve bunların arasında da korkunç bir savaş. Kurtlardan biri; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, pişmanlığı, açgözlülüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, üstünlük taslamayı ve benciliği temsil ediyor. Diğeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği, dinginligi, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı ve merhameti temsil ediyor."Genç "hangi kurt kazanacak?" diye sorar. Yaşlı adam kısaca cevap verir;"Hangi kurtu beslediyseniz o kazanır."
Bizler içimizdeki hangi kurtu beslediğimizin farkında mıyız peki? Neleri paylaşıyoruz hayatımızda, neler bizim önceliğimiz? Maddiyat mı maneviyat mı önde gidiyor hayatımızda. Her şeyi para ile ölçer bir hale gelmedik mi? Kötü kurt bu savaşı kazanmak üzere değil mi sizce de. O zaman hep beraber ayağa kalkıp bazı şeylere itiraz etme zamanı geldi de geçiyor. Yorulmadık tepkisiz yaşamaktan, yorulmadık hakkımızı almadan yaşamaktan, yorulmadık boyun eğmekten, yorulmadık isyan etmeden bir piyon olarak hayatımızı geçirmekten.
Bizler kendimizin ne olduğuna bakmadan çocuklarımızı daha iyi yetiştirmemiz lazım. Bu maddi dünyada, insanlığın ve sevginin olduğunu, paylaşmanın ne değerli olduğunu anlatmamız lazım onlara. Kendi isteklerini yaşamalarına ve hatta kendi istekleri yüzünden müşkül durumlara düşmelerine müsade etmeliyiz.
Gelecek nesil bizim oyuncağımız değildir. Bizler bunu başarmış bir jenerasyon değiliz bence, ama müsade edelimde bakarsınız onlar başarırlar. Çalışmak her şey değildir, her insan başarılıda olmaz. Bunları bilsin ama onun kendine öz güveni de olsun. Kısacası bırak dünya vatandaşı olsun. Sınırları olmasın onların. Hayata bakarken at gözlükleri takmasınlar. Bir gün bizlerin yaşına geldiklerinde ve medeni ülke vatandaşlarından birinini karşısına geçtiklerinde “ Neden ben böyle değilim” demesinler.
Bizim bundan sonraki misyonumuz bu olmalıdır bence. Gelecek nesile yatırım yapmaya başlamalıyız. Her şeyi maddiyat ile ölçen bu toplumda kendimizi yalnız hissetmekten daha doğal bir şey olamaz. Bizler bunun üstesinden gelebilecek kudrete sahibiz. Bunu yapmak içinde, sadece çocuğumuza inanmamız gerekli. Ve ona öğretlemiyiz.
Harika bir yazı aşağıdaki, yazarken bile mutlu oldum. Umarım sizde okurken mutlu olursunuz.
Öğret Ona
Uluyan bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona, ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa, dimdik dikilip savaşmasını öğret. Eğer yapabilirsen, üzüldüğünde bile nasıl gülümseyeceğini öğret ona. Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret. Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona ve hem de kazanmaktan neşe duymayı.Kıskançlıktan uzaklara yönelt onu. Ona kitapların mucizelerini öğret. Gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların, ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin ebedi gizemini düşünebileceğini öğret. Bırak sabırsız olacak kadar cesarete sahip olsun, bırak cesur olacak kadar sabrı olsun. Ona her zaman kendisine karşı derin bir saygı taşımasını öğret, böylece insanlığa karşı da derin bir saygı taşıyacaktır.Bu büyük bir istektir; ne kadarını yapabilirsin, bir bak bakalım.
*Abraham Lincoln
Comments