top of page

Da 5 Bloods (Spike Lee 2020)

  • Yazarın fotoğrafı: Hakan Ünseven
    Hakan Ünseven
  • 18 Haz 2020
  • 3 dakikada okunur

Pandemi nedeniyle sinemalar kapalı ama Netflix gibi platformlar yeni film sunabiliyorlar. Bunlardan en dikkat çekici olanı 12 Haziran’da gösterime girdi: Spike Lee’nin son filmi “Da 5 Bloods


Spike Lee, Malcolm X’den (1992) bundan önceki son filmi BlacKkKlansman’e (2018) kadar çok sayıda filmde ırkçılık sorununa eğilmiş ve bu konuda öfkeli diyebileceğimiz bir yönetmen. Da 5 Bloods’ta da bu konuya eğilmekten geri durmamış ve bu açıdan filmin gösteriminin “Black Lives Matter” günlerine denk gelmesi oldukça güzel bir rastlantı. Lee derdini bu kez Vietnam Savaşı üzerinden anlatıyor.


Vietnam Savaşı konu olarak bugüne kadar Hollywood’u besleyen önemli kaynaklardan bir tanesi. Hakkında bugüne kadar epey bir film yapıldı. Bazıları sinema tarihine girdi bile. Bu filmler kimi zaman savaşı, kimi zaman savaş sonrası travmalarını, kimi zaman da her ikisini birden anlattı. Benim aklıma ilk gelen örnekler Michael Cimino’nun The Deer Hunter (Avcı), Francis Ford Coppola’nın Apocalypse Now (Kıyamet), Oliver Stone’un Platoon (Müfreze) ve Born On The Fourth Of July (Doğum Günü 4 Temmuz), Ted Kotcheff’in First Blood (İlk Kan), Alan Parker’ın Birdy gibi filmleri.




Hikaye günümüzde geçiyor. Yer yer geri dönüşler de var elbet. Bir serüven filmi olarak ele alındığında konu sürükleyici. 4 Afro-Amerikalı gazi Vietnam’a gidip orada ölen ancak cenazesini alamadıkları arkadaşları Norman’ın mezarını bulmak daha önemlisi savaş zamanı gömmek zorunda oldukları altını alıp zengin olmak istiyorlar. Yola çıkmadan yanlarına içlerinden birisinin yetişkin oğlu da katılıyor. Yolculuk esnasında olaya dahil olan 3 kişilik Batılı bir mayın arama ekibi, Vietnamlı rehber, altını paraya çevirme sözü veren bir Fransız, yine içlerinden birinin savaş zamanı beraber olduğu Vietnamlı eski bir fahişe ve o fahişeden olan kızı ve altının kokusunu alan bir grup Vietnamlı diğer yan karakterler olarak filmi tamamlıyor. Bundan sonrası bol bol Vietnam doğası, silah sesleri, patlayan mayınlar ve iç kavgalar şeklinde gidiyor. Lee buralarda kimi zaman Rambovari anlatımlara bile başvuruyor.


Ancak böyle elit bir yönetmen elbette ucuz bir serüven anlatımı peşinde değil. Derdi çok başka. Filme serpiştirilen Martin Luther King, Malcolm X ve Muhammed Ali’nin hem savaş hem ırkçılık karşıtı belgesel görüntüleri zaten bize birer ipucu veriyor. Lee’nin asıl anlatmak istediğini ise geçmişe dönüş sahnelerin birinde Kuzey Vietnamlı radyo spikeri kadın Afro-Amerikan askerlere dönük yapılan propaganda yayınlarından birinde söylüyor. Orada ifade edilen gerçek ise Amerika’da “renkli” nüfus toplam nüfusun sadece %11’i iken Vietnam’a giden askerlerin en az üçte birinin Afro-Amerikalı olması. Bu eşitsiz tema Lee’nin filminde işlediği kanımca en önemli konu. Burada Hollywood’a da ciddi gönderme var. Film Hollywood’a diyor ki; yıllarca Vietnam Savaşı’nı ve onun yol açtığı sorunları işlediniz. Ama anlatılan kurbanlar hep beyazdı. Oysa biz de oradaydık. Nüfusumuza oranla sizden daha fazla öldük yine de bizi görmezden geldiniz.


Gerçekten de yukarıda saydığım filmler başta olmak üzere birçok filmde “beyaz” askerlerin dramı ele alınmış Afro-Amerikalılar yok sayılmıştı. Belki Oliver Stone, Platoon (Müfreze) filmiyle burada bir miktar ayrılabilir. Ancak orada bile anlatılan hikayede yer alan üç ana karakterin üçü de beyazdı.




Spike Lee filmini –birçok filminin aksine- star oyuncuya yer vermeden karakter oyuncularıyla çekmiş. Bir istisna Jean Reno. Ancak onu da sadece filmin başında ve sonunda birer sahnede görüyoruz. Yine de oyunculuk anlamında sırıtan bir durum yok. Vietnamlı rollerde yerel Vietnamlı oyunculara yer verildiğinin de altını çizelim. Doğa çekimleri de oldukça başarılı. Yer yer belgesel hissiyatı bile veriyor. 154 dakikalık sürede sıkılmadım ama bu konuda herkese garanti veremem.


İlginç bir de not bırakayım. Altını bulmaya giden beş ana karakterin isimleri Paul, Melvin, Otis, Eddie ve David rastgele seçilmiş isimler değil. Bu isimler 60’lı yılların efsane vokal grubu The Temptations’ın klasik kadrosunu temsil ediyor: Paul Williams, Melvin Franklin, Otis Williams, Eddie Kendricks ve David Ruffin. Cenazesini aradıkları arkadaşları Norman da elbette bu efsane grubun prodüktörü Norman Whitfield.


Da 5 Bloods belki ileride Spike Lee’nin başyapıtlarından biri olarak anılmayacak ama günümüz sorunlarıyla ilintili kayda değer yepyeni bir film izlemek isteyenler için biçilmiş kaftan.




Comments


©2020, Korona Günlükleri tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page