Z - ÖLÜMSÜZ (Costa Gavras 1969)
- Hakan Ünseven
- 27 May 2020
- 3 dakikada okunur

Geçenlerde 1930’ların gazete arşivlerinde gezinirken aşağıdaki kupüre denk geldim. 1920’lerin sonlarından itibaren iki büyük lider Atatürk ve Venizelos’un çabasıyla Türk – Yunan ilişkileri düzelmiş, Kıbrıs sorununun alevleneceği 50’li yıllara kadar bu şekilde seyretmişti. İki ülkeden irili ufaklı heyetler sürekli gidip geliyor, karşılıklı anlaşmalar yapılıyordu. Bu arada Yunan atletler de ziyarete gelmişti.
Küpür 27 Temmuz 1939’a ait. Ülkemize ziyarete gelen iki Yunan atletin izlenimlerini aktarıyor. Bunlardan Grigoris Lambrakis’i hemen tanıdım. Hem sporcu hem de doktordu. Özellikle o yıllar için çok başarılı bir atletti. İkinci Dünya Savaşı’nda direnişe katıldıktan sonra politik hareketler içinde yer aldı. İdeolojik olarak komünist değildi. Ancak fikren soldaydı. 1961 seçimlerinde Pire’den milletvekili seçilerek parlamentoya girdi. Fikirleri iktidar odaklarını rahatsız edecek derecedeydi. 1963 yılında bizde yakın zamanda yapılan adalet yürüyüşüne benzer bir yürüyüş yaparak o odakların tepkisini iyice üzerine çekerken halk nezdinde popülaritesini giderek arttırıyordu. Nihayetinde bir ay sonra Selanik’te bir toplantı sonrası dışarı çıktığında yolda bir triporter üzerine doğru geldi ve aracın kasasında duran bir kişi tarafından başına bir sopayla sertçe vuruldu. Kanlar içinde yere yığıldı. Hastaneye kaldırıldı ancak fazla dayanamadı, 5 gün sonra öldü. Ölümü aynı zamanda sinema tarihine geçecek bir filmin doğmasına neden olacaktı.

Lambrakis’in ölümü önce trafik kazası olarak lanse edildi. Buna karşın halkta büyük bir tepki vardı. Egemenler usulen de olsa bir soruşturma yapmaya karar verdiler. Ancak soruşturma yargıcının kararlı ve namuslu tutumu işleri değiştirdi. Lambrakis’in kafasına vuran militan ile triportörü kullanan şoför tutuklandı. Dahası olayda ihmali olan kamu görevlileri de soruşturmaya dahil edildi ve işler büyüdü.
Lambrakis’in ölümü ve sonrasını halen hayatta olan Yunan yazar Vassilis Vassilikos “Z “ adıyla romanlaştırdı. Z eski Yunancada yaşıyor, ebediyen gibi anlamlar taşıyordu. Nitekim kitap Türkçede Z – Ölümsüz ismiyle yayınlandı.
1967’de Yunanistan’da ordu yönetime el koydu ve 7 yıl sürecek Albaylar Cuntası dönemi başladı. Özgürlükler askıya alındı ve ülke fiilen sıkıyönetim ile idare edilmeye başlandı. Lambrakis’in katilleri serbest bırakıldı, kamu görevlileri üzerindeki suçlamalar kaldırıldı. Dahası olayı ortaya çıkaran soruşturma yargıcı işkence altında tutuklandı.
Cunta yönetimi diasporadaki Yunan toplumunu ayağa kaldırdı. Çoğunluk anavatanın bu şekilde yönetilmesinden hoşnut değildi. Bunlardan biri de Fransa’da yaşayan genç sinemacı Costa Gavras idi. Gerçeklere tamamen bağlı şekilde yazılan Vassilikos’un kitabı Gavras’ın ilgisini çekmişti. Fransa’da yaşayan İspanyol yazar Jorge Semprun, kitaba sadık kalarak senaryoyu yazdı ve Gavras ilk büyük çıkışını gerçekleştireceği Z’yi sinemaya aktardı.
Genelde filmlerin başında “Gerçek olaylardan esinlenilmiştir” ya da “bu filmde yer alan karakterler ve olaylar kurgudur” vs. gibi standart açıklamalarla karşılaşırız. Z’de ise bunlardan çok farklı bir ibare var: “Bu filmde yer alan olaylar ve kişilerin gerçeklerle ilgisi vardır ve bu bilerek yapılmıştır.” Bu şekilde çarpıcı bir giriş yapılmasının nedeni filmde Yunanistan ismi geçmez. Bilinmeyen bir ülkede geçmektedir. Lambrakis ismi de yoktur. Filmde doktor olarak geçer. Önemli rollerdeki karakterler de bu şekildedir; yargıç, gazeteci, polis şefi gibi.
Gayet mizahi ve ustaca tasarlanmış açılış sahnesinin ardından suikaste giden olayları ve ardından soruşturma sürecini izleriz. Neredeyse belgesel tadında anlatılan bölümlerde tempo hiçbir zaman düşmez. Öyle uzun konuşma bölümleri yerine film sahip olduğu görsellik ile bize ne olduğunu, nasıl olduğunu gayet iyi anlatır. Tabii olaylar bizim gibi yıllardır demokrasisi yaralı bir ülke için oldukça tanıdıktır.

Doktor rolünde Yves Montand başarılı bir karakter çizer. Koca koca generallerin, polis şeflerinin gözünün yaşına bakmayan yargıç rolünde bir başka usta oyuncu Jean-Louis Trintignant’ı izleriz. Nitekim buradaki rolüyle Cannes’da en iyi aktör ödülünü alacaktır. Yeri gelmişken Trintignant’ın oynadığı daha sonra işkence edilip hapse atılacak olan soruşturma yargıcının gerçek hayatta 1985 yılında Yunanistan cumhurbaşkanı seçilecek olan Hristos Sarçetakis olduğunu belirtelim.

Jean-Louis Trintignant
Asıl başarı Oscar ödüllerinde gelecektir. 5 dalda aday gösterilir. 1937 yapımı Renoir’ın Grand Illusion’ından sonra en iyi film dalında aday gösterilen tarihteki 2. yabancı filmdir. Nitekim en iyi yabancı film ve en iyi kurgu dallarında Oscar ödülünü alır. Özellikle kurgu dalında They Shoot Horses, Don’t They (Atları da Vururlar), Midnight Cowboy (Geceyarısı Kovboyu) ve The Secret of Santa Vittoria (Kasabanın Sırrı) gibi sinema tarihinde yeri olan filmleri geride bırakarak ödüle uzanması filmin başarısını kanıtlar.
Son olarak filmin müziklerinden de bahsetmemek olmaz zira Z filminin müzikleri günümüzde artık klasikleşmiştir. Müzikler anne tarafından Çeşmeli olan büyük müzisyen Mikis Theodorakis’e ait. Filmin yapım sürecinde Theodorakis cunta tarafından gözetim altında tutuluyordu. Öncesinde beş ay hapis yatmıştı. Buna rağmen filmde kullanılabilecek eserleri Gavras’a ulaştırmayı başarabildi. Filmin özellikle açılışında yer alan ana teması büyük beğeni topladı. Bu enstrümantal tema müzisyenin 1966’da bestelediği Mauthausen Trilogy adlı eserinin O Antonis isimli bölümüydü. Theodorakis Mauthausen Trilogy’i 2. Dünya Savaşı’nda Mauthausen imha kampından kurtulmayı başaran Yunan şair Iakovos Kambanellis’in dizelerinden bestelemişti. Linkteki video 1974 yılının Ekim ayından. Cuntanın devrilişinden bir iki ay sonra Theodorakis ve daimi şarkıcısı Maria Farantouri Atina’da binlerce seyircinin önünde O Antonis’i seslendiriyor.
Z her yönüyle izlenmesi gereken bir film. Politik film severler için de bir başyapıt elbette.
Opmerkingen