Göz Önünde Saklı
- Can Sönmez
- 12 Haz 2020
- 3 dakikada okunur

1980’lerin başı yaz aylarında Didim’e gitmeyi iple çekerdim. Havalar ısınır ısınmaz otobüs bileti alınır yola çıkılırdı. Söke’den Didim’e giderken ana yoldan tam gözükmeyen dar sapağından girdiğimizde yolun bitiminde bir site vardı. Yenihisar’ın o zamanlar köy olduğu düşünülürse, bina adedi ve yaz nüfusuna göre bölgenin en büyük yazlık sitelerinden biriydi. Mavişehir adında bu şirin yerleşke tatil anılarıma başlangıç olmasının yanı sıra unutadığım spor aktivitelerinin yuvası olmuştu. Sitenin hemen girişinde sonradan üzülerek otopark olduğunu gördüğümüz büyük bir top sahası vardı. Her akşam üstü serinliği başladığında çevreden o sahaya gelen, amatör profesyonel bir çok futbolsever harika maçlar yapardı. Yaşım yetmediğinden, çok istememe rağmen sahada onlarla koşmak mümkün olmazdı. Maç oynanırken keyifli diyaloglar, lig maçı kalitesinde sert rekabet, kenarda hatırı sayılır bir izleyici kitlesi oluşturmuştu. Futbolu yeni bırakmış Fenerbahçe’nin meşhur futbolcusu Osman, o dönem halen aktif futbolcu olan Altay’lı Zafer maçta yer aldığında rekabet üst düzeye çıkar, Osman abinin golleriyle kendimizden geçer, Zafer abinin şutlarını alkışlamaktan ellerimiz kızarırdı. Onlara bazen şarkıcı Alpay da katılır, neden futbolcu değil de şarkıcı olarak ünlendiği konusunda bizi şaşırtırdı. Sadece futbol mu?, top sahasından içeri doğru yürüdüğünüzde, sitenin giriş kapısının hemen ardında basketbol alanı vardı. Basketbol çemberi, hele fileli, nizami ölçüde, çift potalı bir alan bulmanın zor olduğu dönemde, gençler bu imkanı değerlendirmez mi? Sonraki yıllarda benim de saatlerce basketbol oynadığım, deniz manzaralı bu potalar akşam üstleri kıran kırana basketbol maçlarına ev sahipliği yapıyordu.
Günümüzde en çok tartışılan konulardan biri kulüplerimizdeki alt yapı sorunları. Yabancı oyuncu kısıtlamalarını bir artırıp bir azaltarak çorbaya çevirdiğimiz sistemler yerli oyuncu yetişmesine ne kadar çözüm oluyor bilmiyoruz. Bilmiyoruz çünkü, bu konu ile ilgili bilimsel araştırmalar, istatistik verileri, incelemeler yerine, bir de şöyle deneyelim şeklinde yaklaşımlarla karşılaşıyoruz. Yüz yıldır ülkede spor faaliyeti yürüten kulüplerimiz, son elli yıldır sayısı çığ gibi artan spor federasyonlarımız olmasına rağmen bir dönem yetiştirdiğimiz yerli değerlerimizi günümüzde aynı oranda yetiştiremiyoruz. Üstelik spor bilimi bu kadar evrenselleşmişken, her yer spor kursu, spor okulları ile dolmaya başlamışken kulüplerimiz yeterli yetişmiş sporcu bulamıyor.
Metin Ali Feyyaz’ın Ali’si olarak futbol tarihine adını yazdıran Ali Gültiken parladığında Yücespor’da top koşturuyordu. Yücespor’un Bakırköy Zuhuratbaba’daki top sahası amatör futbola gönül vermiş hemen herkesin oyuncu seyrettiği, seçmelerin yapıldığı mahalle arası bir yerdi. Türk basketbolunun pegasusu Harun Erdenay, Yeşilyurt Spor Kulübünün beton zemininde babası ve arkadaşlarıyla basketbol oynardı. Bu isimlerin ortak yönü yeteneklerini her kesimin gözünün önünde sergileyebilmeleriydi. Şimdi Zuhuratbaba eski kimliğinden uzak, otopark olma tartışmaları içinde yok olup gidiyor. Yeşilyurt spor kulübüne sadece üyeler giriyor. Fenerbahçe’ye Alpaslan Eratlı gönderebilmiş Yeşildirek, bugünlerde ana kaynağı olan esnaf desteğini kaybetmesiyle var olma savaşı veriyor.
Ne kadar çok spor kulübünü, ne kadar çok spor yapılan alanı betonlara kurban verdik. Kabul etmek lazım, günümüzde alt yapıyı sadece bu eski moda amatör ruhla ayakta tutamayız. Spor kulüplerin alt yapı oluşturması artık spor biliminden uzak düşünülemez. Umut vadeden oyuncuyu A takım seviyelerine çıkarabilmek için, yaş gruplarının tamamında izlemek, kulübün bir nevi politikası gibi belirlenmiş sistem içinde eğitmek gerekir. Sporcu bireyi beslenmesinden fiziksel aktivitesine, sosyal yaşamından kas gelişimine kadar yönetirken, bu yönetimi sağlayacak laboratuvar ortamı ayrı bir gerekliliktir. Sporcuyu seçmek, rekabetçi ortam sağlamak, tesis sunmakla başlayıp, genç sporcunun eğitimden kopmadan hayatı öğrenmesiyle devam edecek bir sistem olmalıdır. Bu şekliyle bir sistem kurmaya çalışan kulüplerin önüne sporcu velilerden tutun, mali yapıya kadar çok fazla handikap çıkıyor. Alt yapı başlı başına bir yazı dizisi konusu.
Parasal büyüklüğün romantik sporseveri ele geçirip yok etmemesi için gözümüzün önündeki yıldızlara dört elle sarılmalıyız. Olimpiyatlarda, dünya şampiyonalarında derece almış insanlarımızı daha çok parlatmalıyız. Bireysel başarılar gençlere birer örnek olmalı. Rekorun yıl dönümünde Elvan’ın dünya rekorundan daha çok bahsetmeliyiz. Naim Süleymanoğlu adıyla halter şampiyonaları yapmalıyız. Ramil Guliyev’in 200 metrede dünya devlerini geçerken yaptıklarını, 1970’lerde Sermet Timurlenk’in atletizmin dev isimlerine nasıl kafa tutmaya çalıştığıyla anlatmalıyız. İşte o zaman betonların arasında hala boş kalmış küçük arsalarda oynayan çocukları yeniden görmeye başlarız. Zamanında bir sahil sitesinde benim duyduğum heyecan, bakarsınız bugün o çocukların heyecanı ve spor tutkusu oluverir.
Yorumlar