Günün Yazarı - Hermann Hesse
- Jacko NAMET
- 8 Haz 2020
- 3 dakikada okunur

Bugünün yazarını seçerken insanı kendi içinde bir yolculuğa çıkartan romanı olarak beni derinden etkileyen "Demian" kitabının yazarı Hermann Hesse'yi seçtim. 1877'de Almanya'nın Calw Kasabası'nda doğdu. 1962 yılında İsviçre'nin Montagnola Kasabası'nda yaşamını yitirdi. İlk şiirini yirmi beş yaşında yazdı. Ardından Peter Camenzind, Çarklar Arasında, Gertrud, Rosshalde, Demian ve diğer romanları geldi. Birinci Dünya Savaşı'nda Alman militarizmini protesto etmek için İsviçre'ye yerleşti. İkinci Dünya Savaşı'nda hem Naziler, hem de anti-faşistler tarafından sert şekilde eleştirildi. Bu eleştiriler, ayrıca sorunlu aile yaşamı ve savaş esirlerine yardım konusundaki yoğun çalışmasının sonucu ağır bir bunalım geçirdi. Jung'un öğrencisi Lang ona psikanaliz tedavisi uyguladı. Lang ile dostluğu ruh bilime ve Jung'a duyduğu ilgiyi körükleyerek şiirsel iç dünyasını zenginleştirdi. İnsancıllığı, barışseverliği ve insan yaşamını irdeleyen felsefesi, Bozkırkurdu, Narziss ve Goldmund ve Siddhartha adlı romanlarında özellikle belirgindir. Boncuk Oyunu adlı romanından sonra 1946'da Nobel Edebiyat Ödülü aldı. Doğu edebiyatına ve mistisizmine düşkünlüğü, ayrıca bireysel bunalımlara çözümü Doğu felsefesinde arayışı, 1960 yıllarında canlanan Budizm ve Zen Budizm akımlarının da yardımıyla özellikle Amerikan hippi gençliği arasında en çok okunan yazarlar arasına girmesini sağladı. Eserlerinin büyük bölümü Türkçe'ye çevrildi. Daha detaylı bilgi için https://tr.wikipedia.org/wiki/Hermann_Hesse adresine gidebilirsiniz.
Kitap, on yaşındaki bir çocuğun (Sinclair), onlu yaşların sonuna kadar ki ‘olma’ mücadelesini anlatıyor kısaca. Sinclair ne kadar ‘ol’ du ? Orası tartışılır. Ama ben zaten kitabı okuduğumda oraya takılmadım çünkü sonundan çok yolculuk benim dikkatimi çekti.
“Her insanın yaşamı, onu kendine götüren bir yoldur” diyerek başlıyor anlatmaya Hesse. Tabii herkes bu yolu kullanmıyor, yolculuk beraberinde rahatsızlık da getirdiği için. Sinclair de on yaşında bu yolculuğa başladığında iyi ve kötü olarak iki dünyanın olduğunu anlıyor tıpkı küçükken bizim de öğrendiğimiz gibi.
Kendi sakin sıcak aile ortamında mutlu mesut yaşarken Sinclaır dışarıdaki karmaşık kötücül dünyanın da farkına varıyor bir şekilde. Bu iki zıt dünya arasında ilişki kuramayan küçük çocuğun her iki dünyanın da tek bir tanrıya ait olamayacağı gibi fikir tohumları ekiliyor zihnine. O yaşına rağmen bilgece ve derin düşüncelerini daha da sağlamlaştıran ve yol gösteren bir dostu, Demian sayesinde; görüş ve bakış açısı daha da genişleyip, bambaşka ufukları da görmeye başlar. Dinin alışılagelmiş öğretilerini sorgulamaya ve farklı yönlerde algılamaya başlar. Mistik ve esrarengiz olayların da geçtiği kitabın konusunu daha da anlatmak istemiyorum. Bundan sonrası, eğer kitabı okursanız sizi mest edecek eminim. Yaptığım bazı alıntıları da sizinle paylaşmak isterim;
“Uyanık insanları bekleyen tek ama tek bir görev vardır. Kendini aramak, kendi içinde bir sağlamlığa kavuşmak, kendine özgü, inandığı bir yolda ilerlemek, yolun nereye çıkacağına aldırmadan…” Kendi inandığın yolda eğilmeden bükülmeden yürümek zor iş. Bunu kolay yaptım diyen kimseye inanmam hatta bunu tamamen yaptım diyene de inanmam. Hayat bir yolculuk, bu yolculukta ne yolun sonu ne zaman biliyoruz, ne de yolun sonu nereye çıkar. Onun için hayatı kendi istediğimizce yaşamalıyız. "Kendi kafasıyla düşünemeyecek ve kendi kendisinin yargıcı olamayacak kadar rahatına düşkün olanlar, yasaklara olduğu gibi boyun eğerler." Benim anarşist ruhumu çok okşayan bir cümle bu. Birileri başkaldırmaz ise her şey olduğu gibi devam eder. Başkaldırmayan insanların olduğu sistemler geri gitmeye mahkumdur. İnsanlar her zaman fikirlerini özgürce dile getirip gerektiği yerlerde kuralları değiştirmek için uğraşmalıdır. Kanuna aykırılık olarak düşünmemek lazım bunu, bence bu hatalı deyip kuralı yada kanunu çiğnemek olarak düşünmeyin lütfen. Kurallara, kanununlara tabii ki uymak lazım ama yanlış olduğunu gördüğümüzü de değiştirmek için uğraşmak lazım.
"Kuş yumurtadan çıkmak için savaş veriyor. Yumurta dünyadır. Doğmak isteyen, bir dünyayı yok etmek zorundadır." Harika bir metafor. yeni bir dünyaya doğmak için önce içinde olduğumuz dünyayı yok etmeliyiz. Bu zorlu bir yol ve gerçekten insanın limitlerini iyi bilmesi gereken bir yol. Yeni dünyaya ulaşmak isterken içinde bulunduğumuz dünyayı yok edip, doğduğumuz yeni dünyayı da sevmeyebiliriz. Fakat insan içinden gelen o sese kulak verebilmeli ve bu sesi dinleyebilmeli. Derinden muğlak geliyorsa bu ses belki de konuşan sadece kendimizizdir.
Daha çok yazabileceğim alıntı var bu kitapla ilgili, hem okuyanları sıkmak istemem hem de kitapı okurken bu keşifleri kendinizin yapmasını tercih ederim. Ergenlik çağında bir çocuktan ne öğrenebilirim diye bir önyargıya kapılmadan bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Seviyle Kalın, Jacko
Comentarii