top of page

Günün Yazarı - Jose Saramago

  • Yazarın fotoğrafı: Jacko NAMET
    Jacko NAMET
  • 26 May 2020
  • 3 dakikada okunur


Yeni sitenin ilk yazısı için özellikle bu yazarı ve bu kitabını seçmeyi uygun buldum. Hayatıma etki etmiş bir yazar ve kitabı Körlük.


Lizbon kentinin kuzeyindeki küçük bir köy olan Azinhaga'da (Ribatejo) doğdu. Yoksul bir köylü ailenin oğlu olarak büyüdü. Ailesiyle birlikte taşındığı Lizbon’da öğrenim gördü. Öğrenimi sırasında kırsal kesimde çalıştı. Ekonomik sorunları nedeniyle okulu bıraktı. Makinistlik eğitimi aldı. Teknik ressamlıktan redaktörlüğe, editörlüğe ve çevirmenliğe kadar birçok işte çalıştı. Bir yayınevinde, yayın hazırlığı ve üretim departmanında görev yaptı. Diario ve Lisboa gazetelerinde kültür editörü olarak çalıştı. Siyasi yorumlar yazdı. Portekiz Yazarlar Birliği’nin yönetim kurulunda görev üstlendi. 1976’dan sonra kendini tümüyle kitaplarına verdi. 1993’te Kanarya Adaları’nda Lanzarote’ye yerleşti. Pilar del Rio ile evlendi. İlk romanı Günah Ülkesi (Terra do Pecado) 1947’de yayınlandı. Yazarın romanları ve denemelerinin yanı sıra iki şiir kitabı ve oyun kitapları da vardır. Saramago, 1998 Nobel Edebiyat Ödülü'ü kazandı. Yazarın biçemi gayet dikkate değerdir. Düz yazılarında, noktalama işareti olarak nokta ve virgülden başkasını kullanmaz. Anlatım dili de oldukça muzipçedir; bu da, okuyucuyu yazara bağlayan bir diğer etkendir.Ünlü yazar 87 yaşında hayatını kaybetmiştir.


Benim adıma okuduğum tüm yazarlar arasında cümle oyunlarını en iyi yapan, Toplumsal ve politik hiciv tarzı yazılarda rakip tanımaz Jose Saramago. "Hangi kitabını okusam ?" sorusunu yerine "Hangi kitabını ne zaman okusam?" sorusu çok daha doğru olur. Her kitabının yeri bende ayrı olsa da en çok yer eden kitabı Körlük olmuştur.


Bilinmeyen bir ülkede baslayan körlük salgınıyla akıl hastanesinde karantinaya alınan bir grup insanın örgütlenerek nasıl yaşam ve insanlık mücadelesi verdiklerini anlatan ,çok gerçekçi, çok etkilendiğim muhteşem bir distopya.


Kitapta ilginç olan bir diğer şey de hiç bir karakterin ismi olmaması. Karakterler isimleriyle değil sıfatlarıyla anılıyor. Doktor, doktorun karısı , koyu renk gözlüklü genç kız ,şehla çocuk, oda hizmetçisi, birinci kör, gözü siyah bantlı yaşlı adam gibi.


Kitabı okurken, bir felaketin karşısında kalan insanoğlunun nasıl ilkelleştiğini, hayatta kalabilmek ve açlığa direnebilmek adına nasıl vahşileşeceğini ve insanı insan yapan bütün etik değerlerin nasıl kaybolacağını göreceksiniz.


Bu virüs meselesi başladığında ben de hemen çağrışım yapmıştı bu roman. Acaba oraya gider de dünya alt üst olur mu acaba diye çok düşündüm.


Kitabı okurken körlüğün ilk anlamı olan görme bozukluğundan mı bahsediyor, yoksa toplumsal anlamda bir körlük mü kastediliyor diye düşünmeden edemiyorsunuz. Olağanüstü durumlarda yöneten kesim de zarar görür veya yok olursa ya da toplumsal kuralların, cezaların bir hükmü kalmazsa insanların nasıl da acımasız olabileceklerini görmek gerçekten insanı ürkütüyor. Asıl körlük gözlerde mi vicdan da mı?


İnsan ne zaman sınırları aşmaya eğilimli olur, Hangi durumlarda genel ahlak kurallarını bir kenara itmeye hazırız? Ne zaman hırsız ya da katil oluruz? İnsanın yaradılışında mı var bunlar? Ne pahasına olursa olsun hayatta kalmak mı lazım? Bu kitabı okuduğunuz vakit mutlaka bu soruları kendinize soracaksınız, onun için başlamadan kendinizi hazırlayın. Kitap kışkırtıcı bir kitap şimdiden uyarmam lazım okuyacakları. Ayrıca Saramago, hiciv konusunda adeta zirve benim demiş.


Kitaptan yaptığım alıntıları sizinle paylaşmak isterim.


"Felaket herkesin başına aynı anda çöktüğünde bile bazı insanlar ötekilerden her zaman daha kötü koşullarda yaşar." Bu cümle beni her zaman rahatsız eden eşitsizlik konusuna parmak basıyor. Dünyada eşitler arasında daha eşitler ve eşitsizler arasında da daha eşitsizler olarak mutlaka ayırıma gidiliyor. Her daim eşitsizlik Dünya tarihinde ki en büyük problem olmuştur bence, ve olmaya da devam edecektir. Eğer insanlar eşitsizlikleri çözmek adına bir girişimde bulunmaz ise, dünyanın geleceği de pek parlak olmayacaktır.


"Zayıflığımızı belli etmek istemediğimizde "iyiyim" deriz, hatta ölecek durumda olsak bile "iyiyim" deriz. Kabaca buna yiğitliğe bok sürdürmemek denir. Olayları böyle mantıksızca tersine çevirmek yalnızca insan türüne özgüdür." İnsan ne kadar da diğerlerini düşünerek yaşıyor deği mi? Kimse karşısındakine zayıf gözükmek istemiyor. Aslında doğanın gerçeği budur, yani güçsüz olan eğer güçsüzlüğünü gösterirse yem olur, fakat insan daha gelişmiş bir canlı, duyguları olan ve güçsüze yardım eden bir canlı türüyüz. Peki neden bu tiyatro o zaman? Bana sorarsanız sosyal statü isteği. Güçsüze kimse statü vermiyor çünkü. İnsanoğlu ise statü sahibi olmadan yaşamayı kesinlikle reddediyor.


"İnsanın düşüncelerini değiştirebilmesi için sağlam bir umuda bel bağlaması yeterli…" Kolay değil düşünceleri değiştirmek gerçekten, ancak büyük bir hedef için düşünce tarzımızı değiştirmeyi düşünebiliriz. Genelde yaşanan büyük travmalar da insanın düşünce sistemini değiştirmesine yardımcı olur. Peki kendi öz irademiz ile düşüncemizi değiştiremez miyiz? Elbet değiştiririz ama o kadar da kolay değil bu. Mutlaka bir yenilik istiyor olmalıyız ki, düşüncelerimizin yönünü çevirebilelim.


Kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Hele ki bu pandemi çıkışında dünyanın ne hale geleceği hakkında düşünceleriniz varsa inanın bana bu kitapta sizin için çok şey var.


Ayırca Körlük’ü okumak, kendi görmediklerinin muhasebesi kadar sana karşı takınılan Körlük’lerin de muhasebesini yaptırıyor.


Sevgiyle Kalın, Jacko


Comments


©2020, Korona Günlükleri tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page