top of page

Günün Yazarı - Orhan Pamuk

  • Yazarın fotoğrafı: Jacko NAMET
    Jacko NAMET
  • 26 Nis 2020
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 3 Haz 2020


Herkese Merhabalar, Dün uzunca bir süre yeni görüntü için uğraştım. Bu iş iyi meşgale oldu bana. Hem de yeni bir şeyler öğreniyorum. Umarım okuması daha kolay olmuştur herkes için. Bugün günlerden Pazar, yazar ve kitap tanıtımı günü. 2 hafta önce başladığım bu yazılardan önce Bilim Kurgu daha sonra da Distopya'nın en büyük 2 yazarını ve en beğendiğim kitaplarını tanıtmaya çalıştım. Şimdi biraz gerçek dünyaya gelmek lazım. Keşfetmek için çok geç kaldığım bir yazar var bugün sırada. Türkiye'nin son yıllarda yetiştirdiği en büyük yazarların başında geliyor benim için, tahmin ettiğiniz gibi Orhan Pamuk bugünün yazarı. Orhan Pamuk Kimdir? Ferit Orhan Pamuk (d. 7 Haziran 1952, İstanbul), Türk yazar. Birçok başka edebiyat ödülünün yanı sıra 2006 yılında Nobel Ödülünü kazanarak bu ödülü, en genç yaşta alan iki kişiden biri olmuştur. Kitapları altmış dile çevrildi, yüzü aşkın ülkede yayımlandı ve 11 milyon baskı yaptı. 2006 yılında TIME dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biri seçilen Pamuk, Nobel edebiyat ödülünü alan ilk Türk'tür. Yaşam öyküsü Orhan Pamuk yazarlığa 1974 yılında başladı. 1979 yılında ilk romanı olan "Karanlık ve Işık" ile katıldığı Milliyet Roman Yarışmasında birincilik ödülünüMehmet Eroğlu ile paylaştı. Bu romanı ancak 1982 yılında Cevdet Bey ve Oğulları adıyla yayımlandı. 1983 yılında bu kitapla Orhan Kemal Roman Ödülüne layık görüldü. Pamuk'un daha sonra yazdığı kitaplar da çok sayıda ödül kazandı. İkinci romanı olan Sessiz Ev 1984 yılında Madaralı Roman Ödülünü kazandı. Bu romanın Fransızca tercümesi de 1991 yılında Prix de la Découverte Européenne ödülüne hak kazandı. 1985 yılında yayımlanan tarihi romanı Beyaz Kale ile 1990 yılında ABD'de Independent Award for Foreign Fiction ödülünü kazandı ve yurtdışında tanınmaya başlandı. Orhan Pamuk, 2002 yılında yayımlanan Kar kitabını, Türkiye'nin etnik ve politik meseleleri üzerine kurulu bir politik roman olarak tanımlamaktadır. Kar romanı Amerika'da 2004yılında "yılın en iyi 10 kitabından biri" olarak gösterilmiştir. Yıllar geçtikçe Orhan Pamuk'un Türkiye dışındaki ünü artmaya devam etti. 1998 yılında yayımlanan Benim Adım Kırmızı 24 dile çevrildi ve 2003 yılında İrlanda'nın ünlü International IMPAC Dublin Literary Award ödülünü kazandı. Daha Detaylı bilgi için https://tr.wikipedia.org/wiki/Orhan_Pamuk adresine girebilirsiniz. Çıkar çıkmaz Benim Adım Kırmızı kitabını almıştım, fakat ilk denememde maalesef bitirmeyi beceremedim. Yanlış bir başlangıçtı belki de, bu kötü başlangıç benim Orhan Pamuk'u çok zaman sonra keşfetmeme sebep oldu. Okumayı çok istediğim bu kitabı yıllar sonra tekrar elime alıp büyük bir keyifle okuduğumu söylemek isterim. Orhan Pamuk romanlarına başlamak için ideal bir kitap değil belki ama mutlaka okunması gereken kitaplar listesinin başlarına koyabileceğim bir kitap. Kitabın tanıtımında geçen şu paragraf kitabı yeterince anlatıyor. " Herkesin kendi sesiyle konuştuğu, ölülerin, eşyaların dillendiği, ölüm, sanat, aşk, evlilik ve mutluluk üzerine bu kitap, aynı zamanda eski resim sanatının unutulmuş güzelliklerine bir ağıt." Babamın uzun zaman bana Orhan Pamuk okumam konusunda ki motivasyonunu da burada mutlaka söylemem gerek. Eğer bu yazarı kaçırsaydım çok eksik kalırdı kütüphanem. Benim sizlere tantmak istediğim kitap ise "Kafamda Bir Tuhaflık". Üzerinde 6 yıl çalıştığı bu roman, bir yazarın nasıl bir disipline sahip olması gerektiğini ve bu disiplin sayesinde nasıl mükemmelleşebileceğinin harika bir örneği. Okurken mekanları ve karakterleri adeta yaşıyor insan. Konu aslında çok basit, Bozacı Mevlut ile aşk mektupları yazdığı sevgilisinin İstanbul'da geçen hikayesi. Sıradan bir insanının, sıra dışı aşkını bundan daha iyi anlatabilmek mümkün müdür bilemem. Sıradan insanları görmezden gelen büyük çoğunluğa, hayatın herkes için ne kadar değerli ve yaşanmaya değer olduğunu anlatması beni en çok etkileyen kısmı kitabın. Kitap içinde mahalle kültürünün detayları, köyden şehre gelen insanların yaşadığı zorlukları o kadar güzel anlatıyor ki, insan bazen kendisini o ortamda hissedebiliyor. Yaşadığım şehir olan İstanbul'un yıllar içinde ki değişimi, bu değişimin hepimizin hayatlarını nasıl etkilediği, değişimle beraber hayatların nasıl yeni düzene uyum sağladığı mükemmele yakın bir şekilde anlatılmış. Kitabı okurken bir çok yerde "ben de böyle düşünüyorum, ben de böyle hissetmiştim." diyor okuyucu kendi kendine. Bunu yapabilmek bence bir yazar adına büyük bir başarıdır. Kitabın içinde ister istemez bazı siyasi göndermeler de mevcut, hatta bir bölümü paranın ideolojiyi nasıl yendiğini anlatıyor ve insanın aklına hemen" ben olsam ne yapardım?" sorusu geliyor. Bu sorunun cevabını kitabı okuyan herkes kendi kendine verecektir eminim, yalnız bu cevabı verirken kendinizi değil yazılan karakteri düşünmenizi tavsiye ederim. Kitap içinde çok fazla karakter var ama bu sizi korkutmasın, kalabalık olsun diye eklenmiş karakterler değil hiç biri, tam tersi her bir karakter hikayeye ayrı bir tat katıyor. Okurken o karakterlerin hayatlarını düşünüp, kendinizi onların yerine koymaktan alıkoyamayacaksınız. Orhan Pamuk, hikayeyi sanki yazmamış, bir yerde oturmuşuz ve bize anlatmış gibi hissettim ben mesela ve bu da çok hoşuma gitti. Bu özellik tabii ki usta romancılara haz bir özellik ve Orhan Pamuk bu romanı ile ne kadar usta bir yazar olduğunu ve bunun bir daha tartışması olamayacağını adeta okura haykırıyor.  Okurken o kadar çok not almışım ki nasıl sizlere aktarsam bilemiyorum. İlk olarak kitabın kalbini en iyi anlatan bir cümle ile başlamak istiyorum.  "Çıkar deyince bir şey insanın kafasından çıkıyor mu? Tam tersi daha da yapışıyor.". Bu cümle ile Bozacı Mevlut'un aklından hiç çıkmayan şeylere bir gönderme yapıyor ve hepimizin aklının derinliklerinde saklı olan ve aklımızdan atamadığımız şeyler olduğunu hatırlatıyor Orhan Pamuk. "Mevlut, hayatının en mutlu yıllarını yaşadığını bazen seziyor, ama bu bilgiyi aklının yalnızca bir köşesinde tutuyordu. Mutlu olduğunu düşünürse onu kaybedebilirdi. Zaten hayatta öfkelenip söylenecek ve o anki mutluluğunu insana unutturacak o kadar çok şey oluyordu ki.." Hepimiz için geçerli olan bu düşünceyi bu kadar güzel anlatan bir ifade daha okuduğumu hatırlamıyorum. Her insan kendini çok mutlu hissettiği zamanlarda bunu aklına getiripte kaybedebileceğini hissetmez mi? Bu his insanın içini bir anda sıkıntıya sokmaz mı? Ya elimdekilerden olursam ne yaparım? demez mi insan? İşte Mevlut, tüm kitap boyunca mutlu olduğu zamanlar yerine mutluluğu kaybederse neler olacağını düşünüyor. Bu da bana anı yaşamanın ne kadar değerli olduğunu anlatması açısından çok değerli bir yön çiziyor. Kitapla ilgili daha yazılacak çok şey var, fakat sizler de bu kitabı keşfedin isterim. Onun için daha fazla detaya girip de kitabı açık etmek istemiyorum.  "Bu dünya konuşsaydı acaba ne derdi?" diye yazmış Orhan Pamuk bu kitabında. Bugünler bunu düşünmek için güzel günler, benim cevabım ne mi? " Bazılarınız bana ağır geliyor kaldıramıyorum" der sanırım. Sevgiyle Kalın, Evde Kalın, Kitap Okuyun... Jacko


Comentarios


©2020, Korona Günlükleri tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page